Dünyâmızın mevcut düzeni,
insanlığa huzur müjdesi veremiyor. En problemsiz toplumlar bile yakın veya uzak
bir gelecekte, ‘kelebek etkisi’ kavramı sebebiyle huzursuzluk tusunamisinin
kendilerine de ulaşabileceğinden endişe ediyor.
O halde, yeni bir medeniyet
anlayışını inşa etmek mecburiyeti söz konusudur. Denilebilir ki yeni bir
medeniyet anlayışı, insanlığın huzuru için beka meselesidir.
Beklenen ve özlenen medeniyet;
Mâtürîdî’nin akıl, din, bilgi, hürriyet ve saadetle alâkalı olanlar başta olmak
üzere bütün düşünceleri temel kabul edilerek inşa edilebilir.
İslâm âlemindeki huzursuzluğun,
görünen en önemli sebeplerinin giderilmesi için Mâtürîdî, asırlar öncesinde
çözümler üretmiştir. Ancak bu çözümler, târihin derinliklerinde kalmıştır.
Bilindiği gibi Mâtürîdî; dönemin İslâmî ilimler çevresi olan Mekke, Medine,
Bağdat, Basra, Kûfe ve Şam bölgelerinden uzakta, Türk diyârı Mâverâü’n-Nehr
bölgesinde yaşamıştır. Bu sebeple, biraz da ırkî mensubiyeti dolayısıyla ön
plana çıkamayışı, oluşturduğu sistemin bir taraftan cihanşümul olmasını diğer
taraftan da yıpranmasını engellemiştir. İncelendiğinde görülecektir ki
oluşturduğu sistem sağlamdır. Aynı çağda diğer İslâm âlimlerinin geliştirdiği
sistemler gibi felsefeyi, astronomiyi ve fen ilimlerini red veya ihmal
etmemiştir.
Mâtürîdî’nin vazettiği sistemin
uzağında kalanlar, aklı ve bilgiyi değil, temelsiz bir imânı ve teslimiyeti öne
çıkarmışlardır. Bu düşünce ile hareket edenler kurdukları tarikatlar ve
oluşturdukları cemaaetlerde önce mensuplarının, sonra da toplumun önemli bir
kesimini yönlendirme imkânı bulmuşlardır. Böylece İslâm’ın özünü bilmeyen
şekilci bir Müslümanlık üretmişlerdir.
Elinizdeki kitap, Matürîdî’yi ve
O’nun önce İslâm âlemini sonra da bütün insanlığı huzura ve saadete ulaştıracak
sistemini yeniden gün ışığına çıkarıyor.